16 Temmuz 2012 Pazartesi

Sinirlenmek; Doğal Bir Tepki. Peki Bu Enerjiyi Nasıl Kontrol Edeceğiz?


Çarşamba Akşamı Buluşmaları, 11 Temmuz 2012
Konu: Sinirlenmek ve Sinirine Hakim Olup Yönlendirmek.
Katılımcılar: Adnan, Ahmet, İbrahim, Merve, Nilay, Nilgün, Nuriye, Yıldız
Sinirlenmek... Kızmak... Öfkelenmek...
A. Normal,
B. Herkes tarafından hissedilen,
C. Vazgeçilemeyen,
D. Güçlü fakat kontrol edilmesi öğrenilebilen,
E. Saldırganlıkla aynı şey olmayan (saldırganlık; öfkenin kontrol edilemediği durumda ortaya çıkan bir davranıştır),
F. Yukarıdakilerin hepsi.

Eğer cevabınız F ise, öfkenin herkes tarafından hissedilen normal bir duygu olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Öfke bir davranış değildir. Öfke hayatın bir parçasıdır ve toplumun bize öfkemizle nasıl baş edeceğimizi öğretmede pek başarılı olduğu söylenemez. Genellikle kızların öfkeli görünmesi hoş karşılanmazken, erkeklerin öfkelerini olumsuz davranışlarla dışa vurmaları teşvik edilir ve ödüllendirilir. Peki öfke nedir?

Öfke uygun ifade edildiğinde, son derece sağlıklı ve doğal bir duygudur. Ancak kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşürse okul-iş hayatında, kişisel ilişkilerde ve genel yaşam kalitesinde sorunlara yol açar. Pek çok kişisel ve sosyal problemlerin (örneğin, çocuk istismarı, aile içi şiddet, fiziksel ya da sözel saldırganlık, toplumsal şiddet) temelinde öfke vardır. Öfke hem dışsal, hem de içsel bazı olaylarla ortaya çıkar. 
Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki bir adam, öğretmeniniz gibi belli bir insana öfkelenebileceğiniz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu gibi bir olaya da öfkelenebilirsiniz. Öfkelenmenizden kendi kişisel kuruntularınız sorumlu olabileceği gibi, daha önceden başınızdan geçmiş ve sizi öfkelendirmiş bazı olayların anıları da sorumlu olabilir.

Genellikle öfkeye yol açan nedenler arasında; engellenme, haksızlığa uğrama, fiziksel incinme ve yaralanmalar, tacize uğrama, hayal kırıklığı, saldırıya uğrama, tehditler sayılabilir.

Psikologlara göre, öfkelendiğimizde 5 boyut birbiriyle ilişkili ve eşzamanlı olarak aktif olur. Bu boyutlar: 

• Biliş – O andaki düşüncelerimizdir.
• Duygu – Öfkenin yol açtığı fiziksel uyarılmadır.
• İletişim – Öfkemizi çevremizdekilere yansıtma biçimimizdir.
• Etkileniş – Öfkeli olduğumuzda hayatı algılayış biçimimizdir. 
• Davranış – Öfkeli olduğumuzda sergilediğimiz davranışlardır.



Öfkemizi Boşaltmak İyi Midir?
Araştırmalar, kızgınlık duygusunun “boşaltılması”nın kızgınlık, öfke ve saldırganlığı daha çok arttırdığını ve sorunu çözmek için hiçbir yararı olmadığını göstermektedir. Onun için en iyisi, kızgınlığınızı neyin tetiklediğini bulmanız ve kendinizi kaybetmeden, bu nedenlerle başa çıkabileceğiniz stratejileri geliştirmenizdir. 


Öfkeyi doğru ifade etme becerisini kazanmaya “öfke kontrolü” denir. Öfke kontrolünde temel amaç; saldırganlıktan uzak, şiddet içermeyen, kişinin kendisine ve çevresindekilere zarar vermeyecek şekilde duygusunu ifade etme becerisini kazanmasıdır. 

Öfke kontrolünü öğreten pek çok yöntem vardır. Doğru yöntem kişiden kişiye değişir. Doğru yöntemi belirlerken; kişinin kendi kişiliğine, yaşam tarzına uygun olanı seçmesi ve seçtiği yöntemi uygularken günlük yaşamında fazladan sıkıntı hissetmemesi göz önüne alınması gereken temel faktörlerdir. *


Sonuç olarak:
Adnan: Sinirlenmek cezayı gerektiriyor o da bağırmak değil.
Ahmet: Problemlere sinirlenmeden, sanki bir fizik, matematik problemiymiş gibi masaya yatırarak çözüme ulaştırmaya çalışmalıyız.
İbrahim: Sinirlenmek insani bir duygudur. Onu kontrol ettikçe insani yanımız güçlenir.
Merve: Sinirlenmek önüne geçebileceğimiz bir duygu değil belki ama şiddetini azaltmayı başarabiliriz. İçinizden 10 kadar saymak, derin nefesler almak, mizaha baş vurmak gibi yöntemlerin rahatlamamızı sağladığını düşünüyorum. Kendimizi sakinleştirecek yöntemleri bulmamız gerekli.
Nilay: Sinirlenmek en başta kendimize bir cezadır.
Nilgün: Değerlerimiz ne kadar derin ve güçlü ise öfkemiz o kadar kontrollü olur.
Nuriye: Sinirliliğini kontrol altına alabilen kişinin verimliliği artmaktadır.
Yıldız: Sinirlenmek ilk önce kendimize zarar verdiği için çözümleri sinirlenmeden bulmalıyız.


*Kökdemir, H. (2004). Öfke ve öfke kontrolü. PiVOLKA, 3(12), 7-10.

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Aile ve Özgürlük


Çarşamba Akşamı Buluşmaları, 4 Temmuz 2012
Konu: Aile içerisindeki "birey" ve "bireysel özgürlük" kavramı. 
Soru: Sizce; ne olursa aile içerisinde özgürlükten söz edilebilir?
Katılımcılar: Ahmet, İbrahim, Kemal, Merve, Nilgün, Nuriye, Yıldız

Aile: Toplumun en küçük birimi olarak kabul edilir. Bu kavramdan; bir evde oturan anne ve baba ile , varsa onların evlenmemiş çocukları anlaşılır. Daha çok sayıda akrabadan oluşan birimi, hatta bir soyu ya da sülaleyi tanımlamak için de "aile" sözcüğü kullanılır. 


* Bizlerin bu konuyu tartışırken ele almayı uygun gördüğü aile kavramı ise "aynı çatı altında yaşayan ve aralarında kan bağı bulunan kişiler"in oluşturduğu topluluktur.

Özgürlük: Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbesti. Her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.

Psikorehberi: Günümüz medeniyet anlayışının ulaştığı noktada bireylerin temel hak ve özgürlükleri vardır. Bireyin bir toplum birimi olan aile içerisinde birtakım özgürlüklere sahip olması gerektiğini söyleyebiliriz. Bunları;
  • Şimdi ve burada olanı duyma ve görme (algılama) özgürlüğü
  • Kendi düşündüğünü olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü
  • Kendi duygularını olduğu gibi ifade edebilme özgürlüğü
  • Kendi arzularına göre bir şeyi isteme ya da reddetme özgürlüğü
  • Olmak istediği yönde gelişerek kendi özünü gerçekleştirme özgürlüğü
şeklinde sıralayabiliriz.

Sonuç olarak;

Ahmet: Aile içerisinde bireyin "ben olması" desteklenmeli. Ortak değerler demeti olmalı ancak bu değerler değişime açık olmalı.
İbrahim: Temel değerleri bağlılık ve sevgi olan ailelerdeki bireyler özgürdür.
Kemal: Özgürlük ve sorumluluk birbirinden ayrılmaz bir bütündür ve bu iki kavram birbirini dengeleyecektir.
Merve: Eğer koşulsuz bir sevgi ortamı var ise, aile içerisinde "benlik" ve "bireysel özgürlük" gerçekleşebilir.
Nilgün: Aile içi kurallar ve değerler birbirine karıştırılmamalı. Aile içi değerler yerine oturmuş ise kurallara gerek kalmaz ve bireyler kendini özgür ve ait hissederler.
Nuriye: Aile içinde "ben"leri (kişisel bütünlük) tamamlamadan "biz"i oluşturamayız. Aile içinde bireylerin özgürlüğü yok ise "biz"den söz edemeyiz.
Yıldız: Aile ve özgürlükten söz edebilmek için önce "ben" olabilmek gerekir.

Aile içerisindeki bireylerin gerçekten özgürlüğünden söz edilebilir mi? Yorumlarınızı bekliyoruz.

** Ayrıca istiyoruz ki, ele alınmasını istediğiniz konu başlıklarını bu platformda birlikte tartışalım. Lütfen yorumlarınızda bu konuları da belirtin.

6 Temmuz 2012 Cuma

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil...

Çarşamba Akşamı Buluşmaları, 27 Haziran 2012
Konu: Halil Cibran'ın Türkçe'ye "Ermiş" olarak adapte edilmiş "The Prophet" adlı kitabındaki "Çocuklar" adlı şiiri ve anlattığı.
Katılımcılar: Ahmet, İbrahim, Kemal, Nilgün, Nuriye, Yıldız

Çocuklar
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
Halil Cibran

Önce kısa bir özet; Halil Cibran'ın bu şiiri üzerine düşündüğümüz ve konuştuğumuz 2 saat içerisinde, şiirin güzelliği ve dikkat çekmek istediği düşüncenin, doğrunun veya gerçeğin, kişiler için edebi beğeni açısından ortak bir kabul görse bile farklılık gösterdiğini fark ettik. Kişisel yaşamlarımıza indirgediğimizde sevgili Cibran'ı çoğumuz haklı dahi bulsak, anlatılanların pratikte ne kadar uygulanıyor olduğunun çoğu ebeveyn için bir muamma olduğunu düşünüyoruz. Çocuklarınızın, soyunuzun ve değerlerinizin devamı olmak zorunda "olmadıklarının" farkında olabilen, ruhlarını ve fikirlerini özgür bırakabilen ve bunu kabullenmeyi başarabilen kaç kişi varsınız?
Sonuç olarak;
Ahmet: Hayat bir bütündür.çocuk yetiştirme konusunu bir bütünsellik çerçevesinde ele aldığımızda çözüme ulaşabiliriz.
İbrahim: Birlikte büyümek esastır. Çocuk bir bireydir ve bunu böyle kabul etmek gerekir.
Kemal: Biliyoruz ama yapamıyoruz. Yapabilmemiz için içselleştirmemiz lazım. Bu konuda yoğunlaşılması gerekli.
Nilgün: Çocuklarımıza kılavuz olmalıyız ancak kendi doğrularımızı empoze etmeye çalışmamalıyız.
Nuriye: Öznel doğrularımız genel doğruların önüne geçiyor. Çocuklarımız için belirlediğimiz hedeflere doğru yürürken, bütün dünya çocukları için olan hedeflerin önüne geçiyoruz.
Yıldız: Çocuğun hissettikleri aileye ait değil. Yaptığıyla övünmek veya utanmak çocuğa aittir. Aile çocuğunu kendi başarısı veya kendi ayıbı olarak görme hakkına sahip değildir.

Konuşarak geçirilen 2 saatin içeriği sadece bu cümlelerle ifade edilemez belki ama siz okurların fikir sahibi olması için bunun gerekli olduğunu düşünüyorum.

Yorum yapmanızı ve konuyla ilgili fikrinizi belirtmenizi bekliyoruz.
Merve



Çarşamba Akşamı Buluşmaları


Merhabalar,

Hayatlarımızda anlamlandırmaya çalıştığımız o kadar çok öğretilmiş/kazanılmış değer ve bilgi var ki, hangisini ne zaman nasıl değerlendireceğimizi ve ne kadar geliştirebileceğimizi kestirmek zor. Okuduğumuz bir kitabın, ya da fikirlerine kulak verdiğimiz birinin anlattıklarıyla, bize vermeye çalıştıklarıyla bizim onlardan aldığımız çok farklı olabilir aynı şekilde bir başkasının aldıkları da bir o kadar farklı olabilir. Peki farklı algılamalara yanlış veya eksik demek ne kadar doğrudur?

Özel İlgi A.Ş.'nin "Kişisel Gelişim" kanadı olarak her Çarşamba akşamı buluşup, önceden belirlediğimiz bir konu hakkında fikirlerimizi paylaştığımız ve tartıştığımız arkadaşlarımızla amacımız, bilgi bombardımanına tutulduğumuz ve bu bilgilerin kafamızda net bir fikir oluşturduğundan emin dahi olamadığımız yaşamımızda bilinen veya öğretilenle yetinmek yerine, bu bilgi yığınını düşünmeye ve geliştirmeye zemin hazırlamak.

Çarşamba akşamlarının sonunda herkesin sonuç olarak kabul ulaştığı fikrini söylediği bu toplantılarda konuştuklarımızı ve sonuçlarımızı bu blog üzerinden sizlerle paylaşıp sizlerin de konu hakkındaki fikirlerinizi öğrenmek istiyoruz.

Yorumlarınızı bekliyoruz.
Merve